Konya Camileri Temizleme Derneği
  • ANASAYFA
  • DERNEĞİMİZ
    • Kuruluş Amacımız
    • Dernek Tüzüğü
    • Dernek Başkanı
    • Yönetim Kurulumuz
    • Genel Kurul Üyelerimiz
    • Camiler Nasıl Temizleniyor?
    • Faaliyet Raporu
    • Yayınlarımız
      • CAMİ ADABI
      • TAHARET ADABI
    • Basında Derneğimiz
  • HABERLER
  • Bize Ulaşın
    • İletişim Formu
    • Banka Bilgileri
  • Görüş ve Öneriler

Namaz Vakti

وَلِلّهِ الأَسْمَاء الْحُسْنَى فَادْعُوهُ بِهَا وَذَرُواْ الَّذِينَ يُلْحِدُونَ فِي أَسْمَآئِهِ سَيُجْزَوْنَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ

"En güzel isimler Allah'ındır, O'na o isimlerle dua edin, O'nun isimleri konusunda eğriliğe sapanları bırakın. Onlar yaptıklarının cezasını göreceklerdir." A'râf Suresi 180

Hayırlı Bir Gün Bültenine Abone olabilirsiniz.



Give consent that we may collect and use your data.

0% Complete

Sitede Arayabilirsiniz

Esmâ-ül Hüsnâ

{Er-Rahmân}
  • Dünyada bütün mahlûkata merhamet eden, şefkat gösteren, ihsan eden.
  • KUR’AN-I KERÎM

    Dünya Hafızlarından Hatmi Şerifler

    Kur’an Kerim Dersleri – Fatih Çollak

    Tecvid Dersleri

    Tecvidli Kur'an Öğrenimi

    114 Sure 114 Hafız

    Kur'an Kerim Oku

    ESMA-ÜL HÜSNA

    Anlamları ve Faziletleri

    Kırk Hadis

    İman, yetmiş küsur derecedir. En üstünü “Lâ ilâhe illallah (Allah’tan başka ilah yoktur)” sözüdür, en düşük derecesi de rahatsız edici bir şeyi yoldan kaldırmaktır. Haya da imandandır.

    Buhârî, Îmân, 3; Müslim, Îmân, 57, 58

    Peygamberimiz (S.A.V.)

    Esmâü’n-Nebi

    Mübarek İsimleri

    40 Hadis

    Şemâil’ün-Nebi

    Kaside-i Bürde

    Mevlid-i Şerif

    S. Konevî 40 Hadis Şerhi

    Mukaddes Emanetler

    Mukaddes Emanetler 360

    Nâme-i Saâdet (Peygamberimizin Krallara gönderdiği Mektupları)

    Sevmenin 11 Alameti

    Delailü’l Hayrat

    Hadis-i Şerifler

    Hz. Peygamber Dönemi Kronolojisi

    Peygamberimizin (s.a.v.) Ecdâd-ı Âlîsi (Dedeleri)

    Sesli Hac ve Ümre Rehberi

    Mesnevi-i Manevi

    Susuzlar suyu arar, su da susuzları.

    ŞEHİTLERİMİZ

    Ashab-ı Bedir

    Ashab-ı Uhud

    Kerbelâ ve Şehitleri

    Çanakkale Şehitleri

    Sarıkamış Şehitleri

    Konya'nın İlk Şehitleri

    GÖKTEKİ YILDIZLAR

    HAYAT’ÜS SAHABE

    SAYFALAR

    Altın Silsile - Halidiyye

    KONYA’DA YATAN PEYGAMBERLER VE EVLİYALAR

    KONYA’NIN ALİM VE HOCALARI

    EVLİYAULLAH

    KONYA YATIRLARI

    SINANMIŞ YERLER

    Osmanlı Şeyhü'lislamları

    Diyanet İşleri Başkanları

    Konya İl ve İlçe Müftülükleri

    KONYA CAMİLERİ

    CAMİ MÛSÎKÎSİ

    SEÇME HUTBELER

    ÖRNEK VAAZLAR

    MAKALELER

    MUHTELİF DUALAR

    Çanakkale Şehitliği 360

    Önemli İnsanların Önemli Sözleri

     

    NİSAP – MİSKAL HESABI

    Konya Methiyesi - Şair Şemî

    Osmanlı Padişah Tuğraları

    Konya’nın İz Bırakanları

    Meşhur Hattatlar

                  KİTAPLAR SAYFASI

    Taharet Adabı

    Cami Adabı

    Umre Rehberi

    İlmihal 1 - İman ve İbadetler

    İlmihal 2 - İslam ve Toplum

    Şems-i Tebrizi - Makalat

    Diyanet PDF Kitaplar

    Tezkiret-ul Evliya

    Dini Kavramlar Sözlüğü

    Medine Hatıraları

    Mızraklı İlmihal

    İSLAM TASAVVUFU – Soru ve Cevaplar

    RESİMLER

  • Mescid-i Haram Resimleri
  • Mescid-i Nebevi Resimleri
  • Cennetu'l Baki
  • Cennetu'l Mualla
  • Uhud Şehitliği
  • Mescid-i Aksa
  • Hoca ve Alimler
  • Dünya Camileri
  • Eski Konya Resimleri
  • Konya Camileri
  • Hat ve Tezhib
  • Temizlenen Camiler
  •               TÜRBELER

    VİDEOLAR

                  Videolar Tamamı

    Kani Karaca'dan Hatmi Şerif

    Abdussamed’den Aşırlar

    Türk Hafızlardan Aşırlar

    Mısırlı Hafızlardan Aşırlar

    Kâbeden Dualar

    Kâbe’den Ezanlar

    Mescid-i Nebevî'de Ezan

    İbretlik Belgeseller

    Hz. Yusuf (a.s.)

    Ashab-ı Kehf

    Cevşen-ül Kebir

     

    Mescid-i Haram’dan Canlı

    Medine-i Münevvere Canlı

    İlahiler - Kasideler

    Gönül Makamı

    Aşere Takrib İcazet Töreni

    Abdurrahman Büyükkörükçü

    SES KAYITLARI

    Mescid-i Haram’dan Ezan

    Mescid-i Nebevi'den Ezan

     

    Mesnevî Şerif Dinle

    Sebilci Hüseyin

    Eski Sesler - Gazeller

    Ney Nağmeleri

    468X60a

         

    TAVSİYE LİNKLER

  • Kur'an-ı Kerim
  • Mukabele
  • Kapu Camii Kürsüsünden
  • Diyanet İşleri Başkanlığı
  • Semazen
  • il il Camiler
  • Dünya Camileri
  • Haremden Günlük Kayıtlar izle
  • 1033222
    Bugünkü Ziyaretler : 291
    Toplam : 1033222
    IP Addresiniz: 3.233.239.20
    Sunucu Zamanı: 19-12-14

      

     Follow @KonyaCamileri

    Konya Methiyesi

    Konya Methiyesi

    Aşk-u şevk ile kurulmuştur binası Konya’nın
    Ol sebepten bad-u cennettir hevası Konya’nın
    Hicrine mahtubunu kılmış muhayyer aşıki
    Davet etmiş dostuna olmuş hevası Konya’nın

    Hor gezer ademleri amma veli irfan olur
    Hafızı gayet ceri alimleri umman olur
    Hasılı bir katre abın nuş eden aslan olur
    Galiba toprağının bu iktizası Konya’nın

    Bülbül elhan eylemez bu beldede vaktü seher
    Zikri Mevlana’ya mani olmuş ol murgameyer
    Heft kişverde hezarı aşıklar ya hu çeker
    Zümreyi nadan değildir müptelası Konya’nın

    Evliyasın eyleyim dersek eğer bir bir hisap
    Eylesem icmali tafsilini olurdu bin cilt kitap
    Durma sende eyle kutbu Mevlana’ya intisap
    Ordadır aşıkların açık livası Konya’nın

    Açtı canda yareyi güş eyledik neyle kudüm
    Biz anın dervişiyiz inkarımız yok bilumum
    Şah-ı kutb-ul arifindir hazreti Mollay-ı Rûm
    Şüphesiz makbûlü haktır evliyası Konya’nın

    Konya’da Eflatun misali var menendi çok rical
    Gösterir ayine-i İskenderiye’den çok cemal
    Bulunur civarı Mevlana’da erbabı kemal
    Her şebi ruz eylemiş Şems’in ziyası Konya’nın

    Kış olunca donanır ahbapla vahdet-ü haneler
    Kurulur pazarı aşk mamur olur kaşaneler
    Şem-i aşk üzre yanar pervaz ider pervaneler
    Yaz olunca var Meram üzre sefası Konya’nın

    Konyalı Aşık Şemi

     


     

    Aşık (Ahmet) Şem’i (1782-1839)

    İHSAN KAYSERİ

    Konya’nın il Belediye(İhtisap-Çarşı Ağası) Başkanı, sınırsız ve doyumsuz bir Mevlana sevgisi olan halk aşığı şiirlerinden “Aşık ” ismini kullanan Aşık Ahmet 1782 tarihinde Konya’nın Pisili Semtin Yunusoğlu Mahallesinde Dünyaya gözlerini açmıştır.

    Pisilli olarak anılan Pir Esatoğlu Hacı Hüseyin Hoca Efendinin sülalesinden gelen Aşık(Ahmet) 57 yıl bu alemde misafir olmuş ve 1839 yılında ebedi aleme göç etmiştir.

    HELVACI’NIN OĞLU

    Aşık (Ahmet) helvacı Mehmet ustanın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. Helvacı Mehmet usta Konya da ilk helvacılarındandır. Daha önce helva yapanlar Rum ve Ermeni ustalardı. Mehmet usta’da bu kişilerin yanında yetişmiş ve iyi bir helvacı olunca işyeri açıp Konyalılara helva yapmaya başlamıştır. Mehmet usta oğlu Ahmet’in de iyi bir helvacı olmasını istemiş ve yanına çırak olarak alıp yetiştirmek arzusu ile işe başlamıştır. Fakat ahmetin helvacılıktan ziyade saz çalıp doğmaca şiirler söylemek için sık sık babasının işyerinden kaçarak türbe önündeki “Aşıklar Kahvesi” ve buğday pazarı civarında bulunan “Ayakçılar Kahvesine” gider usta aşıkların sazından ve sözünden çıkan nameleri dinler kendisini yetiştirmek istermiş. Bir çok yazar Aşık okuma yazması olmadığını söylerse bunun doğru olmadığını inancındayım. Zira Ebcet hesabıyla tarih düşürme sanatı matematik bilgisi olması gerekmektedir. Aşık medrese tahsili yapmamış olabilir ama kendisini yetiştirmek için de özel bir eğitim görmüş ve özel hocalardan öğrenmiştir. Aşık’lık geleneğine göre yetişen (Usta- Çırak) ilişkisi doğrultusunda Aşık o tarihte Konya da bulunan bütün aşıklardan ders aldığı da bir gerçektir. Aşık Konya’nın gelenek ve göreneklerine sımsıkı bağlı olarak sanatın kültürün edebiyatın olduğunu meclislerde yer almıştır.

    Aşık Şem’i hiçbir zaman baba mesleği olan helvacılığa önem vermemiş tatlı ve hoş bir hayatın içinde kendisini bulmuştur. İrticalen (Doğmaca) şiirler söylemeye başlamıştır. Aşık Şem’i şiirlerle yatmış şiirlerle uyumuş şiirler uykusundan uyanmıştır. Gönül dünyasında osun göz dünyasında olsun onun için hep doğmaca şiirler yer almaya başlamıştır. İşte böyle bir atmosferde Şem’i yandı yakıldı ve yetişti. Mevlana hayatını “Hamdım, Piştim, Yandım” sözleri ile özetlendiği gibi aşık Şem’i de hayatını şiirle özetlemeye başlamıştır. Aşık ilk şiirini şöyle dile getirmiştir:

    İLK KOŞMA

    Aman güzel senin elinden
    Ben kendi kendime yakar ağlarım
    Sen ayırdın beni doğru yoldan
    Nazıla Efganım çeker ağlarım

    Sana mefdun oldum benim aşkım çok
    Nideyim halk bilsin merhametin yok
    Aşikar eylesem cesaretim yok
    Çeşmimin yaşını döker ağlarım

    Bir dua ederdim senin başına
    Beni atıyorsun dağlar başına
    Yazık etme benim genç yaşıma
    Laleler boynuma takar ağlarım

    Mevlam hoş görmesin böyle zahmetin
    Ölüptür dirilse olmaz rahmetin
    Güzel alma ahını garip Şem’i’nin
    Durup köşelere bakar ağlarım

    KAHVANE DEĞİL BİR OKUL BİR EĞİTİM YUVASI

    Orta Asya’dan günümüze kadar gelen aşıklık geleneği “Aşıklar Kahvehanesi’nden” geçip süzülerek adeta bir imbik gibi günümüze kadar gelmiştir. Aşıklar kahvesi bir “Kahve-Hane” değil, bir okul bir eğitim ve öğretim yuvaları idi. İşte aşık Şem’i de böylesine eğitim yuvasından geçerek usta aşıkların arasına girmiş olanlarla doğmaca(İrticadan) şiirler söyleyip saz çalmaya başlamıştır. Anadolu’nun dört bir yanının dan balkanlardan, Kafkasya dan, sazını omzuna alıp Konya ya gelen aşıklar türbe önündeki aşıklar kahvesinde Aşık Şem’iyi bulur onu sazının tellerinden çıkan nağmeler dudakların arasından çıkan sözlere kelimelere kulak vererek kendilerini yetiştirmeye çalışıyorlardı.

    Pisili Sultan, Pir Esat soyundan gelen soylu bir aileye mensup olan Aşık Şem’i bir taraftan da Mevlevi tarikatına mensup olmuş, Mevlevi adet ve erkanını öğrenmiş dergahta “Pis” miştir. Dergahın terbiyesini alan ve postnişinin dua ve hizmetine mazhar olan Aşık Şem’i Mevlana hazretlerinin gel gel yine gel çağrısı ile Türk –İslam düşüncesinin sazı ve sözüyle Konya’nın geleneğini görebildiğini ve folklorunu dalga dalga bütün İslam alemine yaymaya çalışıyordu.

    Mevlevi dergahının postnişini Mehmet Said Hemdem Çelebi Manevi duyarlılığını ve görevleri yanı sıra başta aşık Şem’i olmak üzere o tarihte Konya da bulunan aşıkların elinden tutmuş olanların yüceltmek için gerekli maddi ve manevi desteği göstermiştir. Aşıkların her akşam uğrak yeri olan ve bir okul vazifesi gören türbe kahvesini yıktırmış onun yerine şartlarına göre çok modern bir sulu bir sulu kahve yaptırmıştır.

    Mehmet Sait Hemden Çelebi’nin aşıklara yaptırdığı bu sulu kahve’ye çok sevinen ve sona olan bağlılığını bir kez daha tekrarlamak için Aşık Şem’i Mevlana hazretleri için şunları söylemiştir:

    Arz-ı halim evvela evlad-ı Mevlana’ya hu
    İntisabım ibtida evlad-ı Mevlana’ya hu
    İydinin kurbanıyım der her kime etsem sual
    Bizde can ettik fena evlad-ı Mevlana’ya hu

    Aşık bir sergiyi Konya şiirinde veciz bir şekilde dile getirir:

    Aatı candan yareyi guş-eyledi neyle kudüm
    Biz anın dervişiyiz inkarımız yok bil-umum
    Şah-ı kutbül-arifindir hazret-i Molla-yi Rum
    Şüphesiz makbul-i haktır evliyası Konya’nın
    Mevlevi olduğunu daha kesin bir ifade ile şöyle söyleyecektir.
    Mevlevi’yim Mevlevi’yim pirimiz Molla-yı Rum
    Şah-ı kutbü’l-arifindir ser-firaz-ı evliya.

    Hemden Sait Çelebi içinde aynı sevgi aynı coşkunlukla duygularını dile getirecektir elbette:

    Bahçe-i Molla’yı Rumi’de yetişti bir Nihal
    Meyvedar olsun dirahtı bulmasın asla zeval
    Ben ne hacet eyliyem tabir-i irfanın size
    Her bir ahkamında hükmü asr-ı eflatun misal

    AŞIK ŞEM’İ UFKU GENİŞ BİR ŞAİRDİR

    Hazreti Mevlana, “bir ayağın sımsıkı İslami prensiplerle bağlı diğer ayağımla pergel gibi bütün dünyayı dolaşırım” diyerek İslamiyet’in dışındaki dinlere açık olduğunu diğer görüş ve düşüncelere her zaman hoşgörüyle hareket ettiği gibi aşık Şem’i de “Piri” gibi ufku geniş görüşü geniş hoşgörülü bir aşıktır. Pek çok aşık gibi bir konuya takılıp kalmaz her konuda irticalen (Dolmaca) şiirler söyleme ustalığı vardır. Günlerden bir gün türbe önündeki aşıkların uğrak yeri olan, aşıkların atıştığı yer sulu Kahvede Aşık derli birkaç kafadar arkadaşıyla oturmuş Hacı Bektaşi Veli Hazretlerin Menakıbından konuşuyorlardı. Aşık Şem’i bunların konuşmalarını dinledikten sonra sazını eline aldı tellerinden bir dokundu ve şu mersiyeyi söyledi:

    MERSİYE

    Hacı Bektaşi Velinin bindiği cansız diyar
    Mahzarı nuru alidendirana ol yadigar
    Nağra-i düldül ederdi arşi alana karar
    Sadhezaran kafiri bir nağrada etti şikar
    Dedi arslanın Ali bir kudretiyle girdigar
    Lafeta illa Ali, la seyfe illa Zülfikar

    Koydular başın o şahın kerbela medanına
    Bastılar parmakların şah Hüseyin kanına
    Urdu sikinki pelitler kıymadan dergahına
    Bu hareketler yakışmazdı o şahın şahına
    Düşmedi kanı yere ol demede çağırdı gubar
    Lafeta illa ali, laseyfe illa zülfikar

    Emri hakka şah Hasan ile Hüseyin oldu şehit
    Ol Yezit mervani hak etsün cinanından baid
    Ağlaşıp gökte melekler ettiler matem şedit
    Bizde evladi razulüz eyleriz matem cedid
    İnsi cin gökte melek, hakkında eyler inkisar
    La feta illa li la seyfe illa zülfikar

    İşidin bu hali cennet ehli giydi kareler
    İki servi göçtü açtı derundan yareler
    Nori hakka kavışıp gitti o dem mehpareler
    Haşrederek kan ağlasın aşıkı avaraler
    Bu muhabbeteŞem’idir ta haşredek böyle yanar
    Lafeta illa ali, la seyfe illa Zülfikar

    Aşık Şem’i bu mersiye yanık sesiyle Hüseyni makamında söylerken kahvenin dışında bulunan halk akın akın içeriyi doldurmaya başladı Aşık dinleyen, düşünen cazip bir hafıza çok çabuk karar verebilen bir melekeye sahip aynı zamanda bilgili olduğu ortaya çıkmıştır.

    Aşık Şem’i medrese eğitimi görmesine rağmen bilgili kültürlü bir halk adamı olduğu bir kez daha ortaya dökülmüştür. Söylediği bu şiirinde son nakaratında Aşık Şem’i lafeta illa Ali, la seyfe illa zülfikar mısrasını son anda nereden ve nasıl becerdi sorusu akla gelmekte ve hayret noktasının bu olduğu düşünülmektedir.
    Bu mısranın manası şöyledir:

    “yiğit yok ancak, Ali var kılınç yok ancak zülfikar var” demektir. Bu aşk aleminde muhibbi ali aba şubesi olup Mevlevilik tarikatının nezakiti içinde cilveger bir muhabbeti peygamberi eseridir.

    AŞIK ŞEMİ’YE MEVYEVİ VAKIFLARININ GELİRLERİNİ TOPLAMA GÖREVİNİ VERİYOR

    Dilden değil özden bir Mevlevi olan ve her fırsatta Mevlana’ya olan aşkını dile getiren Aşık Şem’inin bu hareketini Posnişin Mehmet Sait Hemden Çelebi’de aşık Şem’i ye gönülden ısınmış, gönülden sevmiş ve ona bir vazife vermeyi uygun görmüştür.

    Çelebi Efendi hazretleri Mevlana asistanesi için kurulan Celaliye vakfı’na gelen gelirleri toplam görevleri Aşık Şem’i ye vermiştir. Hem gezgin hem de sazıyla sözüyle hakkı aydınlatması için verilen bu görevi Aşık Şem’i kabul etmiş Celaliye vakıflarının gelirlerini toplamak için diyar diyar gurbet gurbet hem gezmiş hem söylemiş hem sazının tellerini arkadaşlık etmiş Şem’iye.

    Konya ve çevresinde şiirler dilden dile dolaşan Aşık Şem’i aşıklık mesleğini halk arasında büyük bir manevi nüfusu erişmiştir. Aşık Şem’inin yaptığı bu büyük hizmet Mevlana dergahlarının merkezi olan ve ASİSTANE denilen dergahın diğer yerlerinde de taktirle karşılanmış şöhreti büyük bütün yurt çapına yayılmıştır.

    AŞIK ŞEM’İ HAC YOLUNDA

    Aşk eri gönül eri Aşık Şem’i gönlünden hacca gitmek istiyor adeta yanıp tutuşuyor fakat bir arzusunu bir türlü kimseye açamıyor. Bir gün aşıklar kahvesi olan sulu kahvede neyzen Hulusi dede ile oturup sohbet ederken bir derviş giriyor garip bir tavırla aşkı niyaz ederek bunların yanına oturuyor ve “Burada erenler bir Aşık Şem’i varmış onunla muhabbet etmek istiyorum” diyor. Neyzen Hulusi dedeyi Mevlevi kulaklı olduğu içinde onu Aşık Şem’i zannediyor. Aşık Şem’i esnaf kıyafetli olduğu için hiç ses çıkarmıyor ve Hulusi Dede buyurun sohbet kapısını açın diyor oradan içeri girelim diyor Konuk devriş gür bir sesle bir şiir okuyor bu şiiri kahve ocağında işiten Aşık Derli duvarda asılı duran sazı kapıyor ve Aşık Şem’inin kucağına atıyor. Aşık Şem’i sazın tellerine şöyle bir dokunuyor derinden bir nefes aldıktan sonra da şu şiiri okuyor:

    DİVAN

    Birdir evvel bünyad eden eflaki değil mimar iki
    Bir dedik kalu belada demeyiz gaffar iki

    Evvel bir ahiri bir dost da bir cananda bir
    Olması mümkün değil bir tahtda hünkar iki

    Gerçi bin ismi vardır zikreder insü melek
    Kulhüalahü ahad sanmayın settar iki

    Hürmeti çün on sekiz bin alemi var eyledi
    Kim diyen hakkın habibi Ahmed’i muhtar iki

    Her şey hikmette zıddıyla çifttir emir bir
    Diğer izan batıldır değil ıkar iki

    Halimi takrir ederdim dostuma bir bir tamam
    Şem’i der yarinin yanında olmasa ağrar iki

    Bu şiiri dikkatli bir şekilde dinleyen bir konuk şair sessizce ayağa kalkıyor ve kahveden çıkıp gidiyor bir daha görünmüyor.

    Neyzen Hulusi Dede, aşık Şem’i ile konuk dervişin arasında geçen bu olayı akşam Hemdem Çelebi’ye anlatılıyor divanı okuyan Hemdem Çelebi konağına Aşık Şem’iyi davet ediyor. Hacca gitmesi içinde maddi para yardımında müjdesini veriyor.

    Hemdem Çelebi’nin yaptığı bu itiraf üzerine Aşık Şem’i duygulanıyor ve konakta irticalen konakta irticalen şu divanı okuyor:

    DİVAN

    Aşk nedir bilmez iken kendime bühtan eyledim
    İftirayı irtikad etmekle tuğyan eyledim

    Aşk mihengine urunca kem ayarı tutmadı
    Kendimi ben öyle zan eyledim ki insan eyledim

    Dost cemaliyle müşerref olmaya verdim ahid
    Didei giryanıma dünyayı zindan eyledim

    Gül dirahtinde kuru feryada mechur andelip
    Oda bir gül yoluna, bende feda can eyledim

    Bu gece aşk payesin pervaneden aldım haber
    Ol kumaştan geydirüp eknime kaftan eyledim

    Anladım can vermeyen cana vasıl olmamış
    Roz, iken dil Şem’ini yaktım şeşnam eyledim

    Aşık Şem’i 1826 yılında hac yolculuğu başlıyor.

    Konya’dan yola çıkan hac kervanında aşık Şem’i gönlünden geçtiği şekilde doğmaca olarak şiirler okuyor uzun gibi gelen yollar kısalıp nasıl geçtiği şekilde doğmaca şiirler okuyor uzun gibi gelen yollar kısalıp nasıl geçtiği belli olmadan mukaddes topraklara ulaşıyor yüz sürüyor bu topraklara gece gündüz tavaf ediyor geceyle gündüzü, gündüz ve geceyi ayırt etmeksizin tavaf ediyor ibadetini yapıyor ve hacı olduktan sonra da salimen Konya’ya dönme yi nasip ediyor Cenap-ı Allah.

    Aşık Şem’i hiceza gittiğinde kırk dört yaşında idi şimdi ise 45 yaşına gelmişti. Bunu şu şiiriyle şöyle duyurmaktadır:

    KALENDERİ

    Dalgın mahvaya hakkı unuttun
    Seni od’dan kurtarır mı pare hey
    Haram helali seçmedin yuttun
    Kanaat etmedin helal karehey

    Kocadıkça ağlar oldun içinden
    İki ellerin gitmez oldu kıçından
    Eğer Mevla geçmez ise suçundan
    Zebaniler alır gider nare hey

    Sakın kulu olma nefsi havanın
    Olmaz fa-idesi Tacı Kubanın
    Varacaksın huzuruna Mevla’nın
    Elin boştur yüzün kare hey

    Bir bir ara Hakkın rızasını bul
    Deşir damadını bu bir ince yol
    Kulun sever, Şem’i hakka karip ol
    Bilegit dizarı girdigare hey

    İstanbul’a Giden Aşık Şem’i, Belediye Başkanı Olarak Konya’ya Dönüyor

    Oğlu Mustafa’nın askere alınması üzerine Aşık Şem’iyi bir hüzün kaplıyor. Sazını sözünü bir kenara bırakmak istiyor fakat bir türlü bu isteğine erişemiyor. Aklı fikri oğlu Mustafa’da Mustafa’m da Mustafa’m diyor başka bir şey demiyor. Oğlu Mustafa İstanbul’a asker hem onu görmek hem de Konya dan saz ve söz arkadaşı olan Silleli Aşık Sururi görmek için İstanbul’un yolunu tutuyor. “yarim İstanbul’u mesken mi ettin” dercesine oğlunun mesken ettiği İstanbul.

    Aşık Sururi her seferinde mektup yazarak arkadaşı Aşık Şem’iyi İstanbul’a davet eder. İstanbul’u öve öve bitiremez. Aşık Sururi bir mektubunda Mustafa askerden kurtarabileceğini ifade etmesi üzerine aşık Şem’i İstanbul’un yolunu tutuyor. Aşık Sururi İstanbul da Cet Hacı Ali Paşanın himayesindedir. Bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatan vah vatan dediği gibi aşık Sururi de vatanı olan Konya’yı özlemektedir.

    Aşık Şem’i İstanbul’a varınca, Aşık Sururi’nin bahsettiği Konyalı şah İsmail’in kahvesine iner. Her zaman deveci kıyafeti giyen Aşık Şem’i İstanbul’da da elbisesine kıyafetine bakmak deveci kıyafeti ile kahvede oturmaya başlamıştır.

    Akşam üzeri Şah İsmail’in kahvesine İstanbullu şairler birer ikişer gelmeye başlamışlardır. Kahvede ise aşık Şem’inin şiirlerini bir taraftan okuyor olması bizim Konyalı Aşık Şem’iyi ziyadesiyle sevindirmişti.

    Aşık Şem’i bir ara duramaz ve aşıklara şöyle seslenir

    Arkadaşlar şu sazınızı birazcık bize de verirseniz bizde bir dokunsak der.

    Aşık Şem’inin kıyafetine bakarak vurur derler. Baba ne yapacaksın sazı keçinin yiyemediği ot başına vurur derler. Bu sözleri duyan Şah İsmail kahve ocağından seslenir verinde sazını verdi ve Aşık Şem’i saza güzel bir düzen verdi hoş bir makam yanık bir mızrapla şu koşmayı söyledi:

    KOŞMA

    Tuna gibi kimse bilmez başımı
    Nerm akar boz bulanık sel’im ben
    Dört ırmak almaz gözüm yaşını
    Şat murat Ceyhun nehri nilim ben

    Benim bağımda var lale gül sünbül
    Seyrana gelenler halleder müşkül
    Cennet bahçesinden kopardım bir gül
    Uzatmadım payım çekmem elimden

    Da-im ağyar ile işim savaştır
    Yareliyim köyü yarı dolaştır
    Hızır bana abı hayat ulaşır
    Köşe-i vahdet de teşne dilim ben

    Çoktan beri arzularım dostumu
    Dost yolunu feda ettim postumu
    Gelen geçen kucaklasın üstümü
    Dosta diğer doğru tozlu yolum ben

    Mahlasım Şem’i dir biladım Konya
    Bir kenar sahrada olmuşum peyda
    Bizim bağa girmez bülbülü şeyda
    Kimse bilmez ne buy, verir gülüm ben

    Bu sözler üzerine kahve sahibi şah İsmail hemen aşık sazını verdi ve Aşık Şem’i yanına koşarak geldi ve kucaklayarak Konya’nın hasretini giderdi. Aşıl Şem’inin İstanbul’a geldiğinde duyan Aşık Sururi Cer hacı Ali paşa da izin istedi ve hemşerisi Aşık Şem’inin yanına koşarak geldi. Aşık Sururi Ali paşanın himayesinde kalıyordu ama bir bakıma göz hapsinde idi.

    Aşık Sururi, Aşık Şem’iyi de alarak Ali paşanın saraydaki makamına götürdü.

    Padişah 2. Mahmut tarafından saraya davet edilen aşık Şem’i sarayda şiirler söylerdi. Aşık Şem’i bir şiirin nakarat kısmında “Ayrılırsa yavrusundan ceren ağları” tekrarlar durur. Kafes arkasından Aşık Şem’iyi dinleyen valide sultan padişaha haber gönderir ve Aşık Şem’inin padişahtan bir şeyler istediğini hatırlaması üzerine konu açılır ve Aşık Şem’inin biricik oğlunun asker olduğunu affedilmesini emir verilmesini ister. Bunun üzerine padişah 2. Mahmut Aşık Şem’inin bu isteğini yerine getirir ve Mustafa’yı affeder.

    Aşık Şem’i bir zaman daha sarayda padişahın huzurunda saz çalar şiirler söyler. Gönlü Konya’ya dönmek Konya toprakları burnunda buram buram kokmakta. Mustafa’sına af oldu. Fakat sarayda padişah aşk Şem’iyi salmaz ısrar eder. İstanbul da kal diye. Aşık Şem’ide Konya’ya Mevlana diyarına dönme arzusunu her fırsatta belirtir.

    Bunun üzerine Aşık Şem’iyi bir mükafat vermek ister padişah.

    Yıl 1830. Aşık Şem’i Konya’ya İhtisap-Çarşı ağası Belediye başkanı olarak atanır. Böylece Konya tarihinde belediyecilikte başlamış olur.

    Aşık Şem’i vefat edinceye kadar Konya’da Belediye Başkanlığı görevini sürdürmüştür.

    AŞIK ŞEM’İNİN VEFATI

    Aşık Şem’i 1837 yılında çok ağır bir hastalık geçirmiş uzun bir zaman yatakta yatmıştır. Bu zamanında içerisinde de Mevlana dergahı Postişini ile görülmüş ve Kubbe-i Hadra’nın gölgesinde bir yerde mezarının olması arzu ettiğini bildirmiştir. Bu hastalıktan sonra sakin bir hayat yaşamaya başlamıştır.

    Aşık Şem’i türbenin güneybatı tarafında caddeye yakın bir yerde mezarının olmasını istemiş ve bu isteği kabul görmüş yakınlarına da Devriş Hasan ve Devriş Burhan dedelerin bunu bildiğini söyleyip vasiyet etmiştir. Ve birde kıta yazarak mezar taşını yazılmasını istemiştir.

    KITA

    Hazreti adem gibi irsen hezaran yaşına
    Akıbet bir gün gelirse sen mezarın başına

    Kimseye baki değildir bu cihan zilli hayal
    Gafletinle meyil edüp aldanma kalp nakkaşına

    Girmedi kabre benimle ali evlad ile mal
    Berkidüp toprağı başımdan dağıldı aşina

    Akıbet bir gün olursun sende muhtacı düa
    Oku birkaç fatiha bahşeyle din kardaşına

    Ey birader baksana yetmezmiyim ibret sana
    Şemi namım bir nişan olsun mezarım taşına

    Aşık Şem’i 1839 yılının ağaçlar çiçek açtığı bir zamanda hasta yatağında şu koşmayı yazıyor.

    Bülbülden bir sada geldi Güllere
    Sefasın sürmeden geçti gidiyor
    Üfdadeler yalın ayak yollara
    Ağlayı, ağlayı düştü gidiyor

    Bahar eyyamından bülbül sesinden
    Çıkarmış perçemin fina fesinden
    Eyvah gönül kuşu can kafesinden
    Babı kevsere uçtu gidiyor

    Sende bir kez gelsen kabrim ucuna
    Gam yükün yüklettim yüz bin hecine
    Yaradan karışır anın başına
    Dil fena mülkünden göçtü gidiyor

    Gönlüm babında beysin paşanın
    Mevlam ömür versin binler yaşasın
    Yetiş hey Mustafam helalaşasın
    Şemi ecel camın içti gidiyor

    Ve üç gün hasta yatağında yattıktan sonrada bu alemden öteki aleme göç ediyor. Vasiyet üzerine de Kubbe-i Hadra’nın gölgesine defnediliyor. Cenabı Allah’tan rahmet dileriz.

    KAYNAK:
    Ergun Sadettin Nusret – Uğur Mehmet Ferit
    Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı (1926)
    Sadeleştiren Prof. Dr. Hüseyin Ayan (2002)
    İbrahim Aczi Kendi, Konyalı Aşık Şem’i konuşuyor (1951 Konya)
    Feyzi Haclı, Aşık Şem’i hayatı ve Şiirleri (1982 Ankara)
    Hanifi Aytekin, Konya Belediye Başkanları (2003 Konya)

     

     

    Rastgele Konular

    Konya Yatırları
    Konya Camileri
    KONYA’NIN ALİM VE HOCALARI
    En Meşhur 10 Müslüman Bilim Adamı
    Paylaşabilirsiniz...
    • Tweet
    (c) 2019 Konya Camileri Temizleme Derneği - Modifiye by Emin Wordpress