Kadir Büyükhelvacıgil

Şehrimizde yaşanılan yokluk ve yoksulluk yıllarının ardından, yedi yıl süren kıtlığı gören, yaşadıkları ve yaşam tarzıyla bir Konya beyefendisi olan, şehrimizin sadece iş dünyasında değil, sosyal ve hayır kurumlarına sağladığı katkılarla sevilen sayılan ve gıda sektöründe bir dev olan markanın babası

KADİR BÜYÜKHELVACIGİL

Gıda sektöründe ZADE ismi ile bir dünya devi olan şirketin en üst basamağında oturan, ama yıllar öncesinin yokluk yoksulluk, hatta kıtlık yıllarında her türlü acıyı yaşayan, günümüzün aksakallı dedesi Kadir Büyükhelvacıgil’nin hayat hikâyesinin ilginç bölümlerini bugün yine sizlere hiçbir yerde yayınlanmamış, hiçbir yerde anlatılmamış yönleri ile paylaşacağız.

76 yıllık bu hayat öyküsünü Sayın Kadir Büyükhelvacıgil’den dinlerken zaman zaman tebessüm ettik, zaman zaman onun gözyaşlarına ortak olduk. Ama en sonunda bir dünya devinin Konya bozkırından nasıl doğduğuna şahit olduk.

TAHİR VE FERİDE ÇİFTİNİN DÖRT ÇOCUĞUNDAN EN KÜÇÜĞÜ KADİR

Baba Tahir, anne Feride hanımın dört çocuğundan birisi olarak Yunusoğlu Mahallesi’de 1 Eylül1933’te dünyaya gelir. Tahir-Feride Büyükhelvacıgil çiftinin Miyase, Ahmet, Tahire’den sonra dördüncü çocuklarıdır. Evleri iki katlı, klasik, o bilinen Konya evlerindendir. Çocukluğunda evin en çok kendisini etkileyen yeri ise büyük kapısıdır. Bu evde 1954-55 yılına kadar kalırlar. Rahmetli Tahir Büyükhelvacıgil baba mesleği olan haşhaştan susama el emeği alın teri ile ailesini geçindirmeye onları rahat ettirmeye çalışır. Dükkânı Cıvıloğlu’nda Çöğenlerin oradadır. Bu dükkanı Kadir Bey’in dedesi Rasim, Çöğenler’den 42 liraya almış ve tamir etmiştir.

İLKOKULDA FAKİRDİK, KARAGÜLLER’İN OĞLU İHSAN’A İMRENİRDİM

Necatibey İlkokulu’na gittim. Okulun 268 numaralı öğrencisiydim. İlkokula filan giderken biz ailecek fakir sayılırdık. Yani bizim durumumuz öyle iyi değildi ki. Ama Karagüller’in oğlu İhsan vardı, onun giyimine kuşamına, defterine kitabına bakar bakar, imrenirdim. Derslerde de resim, yazı işim iyiydi. İyi bir öğrenci sayılırdım. O yıllarda okumak gerçekten zordu.(Biz Kadir Bey’in özenle sakladığı ve bugün bile hiç yıpranmadan pırıl pırıl duran ilkokul dördüncü sınıf karnesini gördük. Kadir Bey’in 31 Ağustos 1945 yazında aldığı karnedeki dersleri ve notları ise şöyleydi: Türkçe Pekiyi, Yazı Pekiyi, Tarih Coğrafya Yurt Bilgisi İyi, Tabiat bilgisi Pekiyi, Aile Bilgisi İyi, Aritmetik-Geometri İyi, Resim-İş Pekiyi, Müzik İyi, Jimnastik Pekiyi, Hal ve Gidiş Pekiyi, Diş Bakımı Pekiyi, Düzenlilik İyi, Sonuç İyi)

YAZIN ÖKÜZLERİN ÇEKTİĞİ KAĞNIMIZLA KÖYLERE MAL SATMAYA GİDERDİK

Kışın okula gider, babamın dükkânına gider yardımcı olurken yaz aylarında da boş durmaz yine köye gider çalışırdık. Köyde öküzlerin çektiği kağnımız vardı. Süleyman abimle birlikte kağnıya malları doldurur, yakın köylere bunları satmaya giderdik. Mesela duruma göre bunlar değişirdi. Elma, armut, buğday ve arpa satardık

MUSTAFA HELVACIGİL’İN BABASI İSMAİL ENİŞTEM TÜCCAR OLARAK BİZİ ÇOK İYİ YETİŞTİRDİ

Mustafa Helvacıgil’in babası İsmail Helvacıgil bizi çok güzel yetiştirdi. Kendisi çok iyi bir tüccardı. İsmail eniştemin Büyük Otel’in altında dükkânı vardı. Onunla birlikte bu dükkânda pekmez kaynatırdık. Eniştem çok kiloluydu. Yapacağım işi bana önceden söylerse onu ona bir daha dedirtmeden yapardım. Ama bir şeyi demediyse ve benden bir şey yapmamı istiyorsa göbeği ile bana dokunduğu zaman hemen kendisinin ne demek istediğini anlardım.

TÜRBE ÖNÜNDE YOL YOKTU, 3 TAKSİ, AT ARABALARI VE KÖRÜKLER DÜĞÜNLER İÇİN SIRAYA GİRERLERDİ

Çocukluk yıllarımız yokluk ile geçti ama o günlerinde kendine göre bir başka güzellikleri vardı. Çocukken meyve bahçelerine, dedemin bağına Şevket İnlice’nin kamyonunun arkasına binerek giderdik. Yine o yıllarda öyle yollar filan yoktu ki. Eski Garaj’ın orası toz topraktı Türbe önünde bile yol yoktu. Yaylı arabalar vardı. Bir de 3 taksi vardı. Bunlar düğünler için sıraya girer, beklerlerdi. Bir hafta önceden bunlar ayarlanırdı. Arkadan at arabaları ve körükler gelirdi.

HAFTANIN ÜÇ GÜNÜ HÜKÜMET MEYDANINDA İKİ ADAM ASILIRDI

O zamanlar geçim zorluğu hep yaşandı. Hele hele Harp sonrası herkes sıkıntı yaşadı. O yıllarda Aziziye Cami açıktı, ama Şerafettin Camii, Alaaddin Camii ve İplikçi Camii’ler kapalıydı. Bir de unutamadığım şey hükümeti önü boşluktu. Haftanın 3 günü hükümetin önünde 2 adam asılırdı.

KEÇECİLER İÇİNDE 1.5 METRE KAR OLURDU

O zamanlar kışın çok kar olurdu. Çok soğuk olurdu. Aylarca yerden kar buz kalkmazdı. Buzlar damlardan aylarca sarkardı. Keçeciler içine kardan girilmezdi. Hanın orada karın boyu 1.5 metre olurdu. Araba filan giremezdi ki oralara.

BİR ELİMDE GAZYAĞI TENEKESİ, BİR ELİMDE NÜFUS KÂĞIDI VER ELİNİ GÖGEZİN FIRINININ YANINDAKİ BAKKALA

Yokluk vardı diyorum ya, mesela daha çocuğum, bir elime gaz yağı tenekesini alırım, bir elime de nüfus kağıdını verirler doğru Gögezin fırınının yanında bakkala giderim. Orada en azından 2.- 2.5 saat bekler, 6 litre gaz yağını ancak alırdım. Alman harbinde evde lamba görülmeyecek şekilde pencereleri sıkı sıkı kapatırdık. Dışarıya ışık sızmayacak diye. Daha sonra babam köye gitti ve işi bıraktı. Dayılarım ise annemi salmadılar.

DEDEM İNLİCELİ ŞEVKET EFENDİ POTİNİ AYAĞIMA İKİ NUMARA BÜYÜK ALMIŞTI

Dedemin aldığı o ilk potini hiç unutamıyorum. Yani ilk potinimi dedem rahmetli almıştı. Dedem İnliceli Şevket Efendi diye bilinirdi. Dedem potini iki numara büyük almıştı. Ayağıma büyüktü ama büyük olduğu için yürürken ayağımdan çıkmasın diye içine çaput tıktılar. Altlarına da kabare çaktırdı. Aradan bir sene geçti, birinci çaputu çıkardılar. Üçüncü sene ise ikinci çaputu çıkarttık. Zaten yaz kış ayağıma bunu giyerdim. Okulumuz balık pazarının oradaydı. Yanında da boş bir dere vardı. Bu potinlerle kışın buzda şahane kayardık

7 SENE KITLIK OLDU

7 sene kıtlık oldu, çok kötüydü. Keçeci Tahir Usta sokağın içinde bir motosiklet almıştı. O yılları hatırladıkça çocuklarıma hep şunu derim –‘Ne kadar büyürseniz büyün, ama o kadar küçülün’ saygılı olun. Rahmetli babam da bana hep ‘Elinde armudun varsa buyur efendi derler, eğer elinde armudun yoksa efendi uyu derler’ derdi.

BABAM ÇÖĞENLERİN ORADAKİ İLK DÜKKÂNI 42 LİRAYA ALMIŞ

Babamın dükkânının orada Çöğenlerin de dükkânları vardı. Babam bu dükkânı 42 liraya almış, imar etmiş. Arkasında 5 susam mağazası vardı. Dedem ise Rasim Çöğenlerden 17 bin 500 liraya bu susam mağazasını aldı. Babam haşhaştan susamı yaptı. Babamın Çumra’da 2 bin dönüm arazisi vardı. 2000 dönüm arazi 10 veresiyeydi. Bu araziyi bir süre kullandıktan sonra köyü terk ederek şehre gelmiş. Keçeciler içinde annemlerin de 1000 metrekarelik yerleri vardı. A

BİM İŞ ORTAKLIĞINDAN AYRILMAK İSTEYİNCE

Ahmet abim ile iş ortaklığına başladık, işimiz çok iyiydi, ama abim bir süre sonra ayrılacağız dedi. Ben ayrılmak istemiyordum. Ben abime bu iki dükkândan birini ben alayım, birisini de sen al, işi ortadan bölelim dedim. Ama abim kabul etmedi. Zaten ben yapıyordum, mahkeme kararı ile 1956’da 17 bin liraya buraları abim aldı. Biz Eski Garaj’a geldik. Abim bir süre sonra sıkıntıya düştü ve ödeyemeyince ona ‘Münasip taksitlerle öde’ dedik. Ben yine Eski Garaj’ın orada bir dükkân tuttum. Zekayi Ketenci, Bekir ile bir dükkan Soğancıların Hüseyin Çopur burada nikelaj yapıyorlardı. O zaman nikelaj yapan filan yoktu ki. O dükkanın yarısını ben tuttum. Hüseyin Çopur abi ile yapılan pazarlık sonucu burayı aldım, yan taraftaki dükkanı da tuttum. 2 ay sonra Hüseyin abi illa tapuyu al diye tutturdu. Ben de ona ‘Abi daha parayı ödemedim ki borcum var’ diyordum. Ama ısrar edince tapuyu aldım, borcumu da daha sonra ödedim

ACEMİ ERKEN BİTLENDİM

Askerliğim ilk üç ayını İzmit’te, Kandıra’da yaptım. Annem bana çok düşkündü. Askere giderken üşümeyeyim diye bana yünden don örmüştü. Zaten gittik, ilk bir hafta bölükte balık istifi kaldık. Havalar da çok sıcaktı. Gittiğimin dördüncü günü ben de müthiş bir kaşıntı başladı. Doktora gittim, üzerimdeki bütün örme donları yakmamı söyledi. Çünkü bitlenmiştim. Her tarafımızı pireler sarmıştı. Sonra çıkardık, hepsini yaktık ve kurtulduk.

KONYA’DAN GELEN DOKTOR ÜSTEĞMENİN HİZMET ERİ OLDUM

Askere gittim, beni revire verdiler. Yerimiz Hadımköy’deydi. Bir gün bana ‘Konya’da görev yapmış bir üsteğmen geliyor’ dediler. Üsteğmen geldi babası da DDY’nda çalışıyormuş. Konya’da Yakup usta vardı, onun karısı Şamlı Emine idi. Bir de kızları vardı. Bizim doktor üsteğmen bu kızla evlenmiş. Doktorun yaşı vardı. Doktora İstanbul’da Fatih’te bir ev tuttum. Ona da yanlış anlaşılmasın, hanımını Konya’dan tanıyorum sana bir de kadın tutalım evi temizlesin filan dedim. Onun kirasını da ben ödeyeyim ben de sana da hizmet eri olayım dedim. Doktor bu teklifimi kabul etti. Bakırköy’de ablam vardı. Kadının her ay maaşını veriyordum.

KUMKAPI’DA AYAKKABI TAMİRCİLİĞİ YAPIP HARÇLIĞIMI DA ÇIKARTIYORDUM

Ortaokuldan sonra kundura işinde çalışmıştım eniştemin yanında. Askerliğim devam ederken Kumkapı’da Kenanlar diye bir kunduracı vardı. Orada çalışıp eskileri tamir ediyordum, harçlığımı çıkartıyordum.

ALTI AYLIK ASKERKEN KONYA’YA GELDİM

6 aylık asker iken Doktor Üsteğmene ‘Komutanım sen bana müsaade et ben Konya’ya gideyim’ dedim. Bana önce ‘olmaz seni şikâyet ederler’ filan dedi. Ama eninde sonunda ben onu ikna ettim ve Konya’ya gittim.

İKİ DÜKKÂNDAN BİRİNİ CEMİL KAŞDOĞAN’A KİRAYA VERDİM

Konya’ya geldim. İki dükkân yapmıştık. Birinde helva satıyorduk, birini de kese kâğıtçı Cemil Kaşdoğan’a kiraya verdim. O zamanlar kese kâğıtları çok ağırdı, bir kese kâğıdı nerede ise 100 gram gelirdi. Askerliğin bitimine 4 ay kala bir telgraf geldi. Beni şikâyet etmişler. Telgrafta hemen gel diyorlardı.

KOMUTAN ÇAĞIRDI –‘ SENİ BİR HAFTA KONYA’YA GÖNDREREYİM’ DEDİ KONYA’YA GELDİM, MEĞER ANNEM ZEHİRLENMİŞ

Askerliğimi yaparken bir gün Bölük Komutanı beni yanına çağırdı. ‘Seni bir hafta Konya’ya göndereyim’ dedi. Çok sevindim, Konya’ya geldim. Ama geldim ki annem Cıvıloğlu’nun oradaki evimizde hasta yatıyor. Sonradan öğrendik. Meğer annem odun yakmış. Odunun koru annemi zehirlemiş. Ben geldikten iki gün sonra annem vefat etti. Annemi defnettik ve gerisin geri bölüğe döndüm

ANNEMİ KAYBETMENİN ACISI İLE 21 YAŞINDA BANA UZATILAN İLK SİGARAYI YAKTIM 37 YAŞIMA KADAR DA İÇTİM

Biricik anacığımı kaybetmiştim. Tekrar asker ocağına dönüyordum. Kademeye bindim gidiyorum. Tabii hiç farkında değilim, ama çok durgunmuşum. Karşımda oturan adam cebinden sigara paketi çıkardı ve bana uzatarak ‘Al bir sigara yak’ dedi. 21 yaşındaydım. Hiç sigaram, içkim yoktu. O anda hiç düşünmeden sigarayı aldım ve yaktım. Yakış o yakış, tam 37 yaşıma kadar 16 sene bu sigarayı içtim. Ondan sonra da yine kendi isteğim ile bıraktım.

ESKİ GARAJ’IN ORADAKİ DÜKKÂNDA ÇOK BÜYÜK PARALAR KAZANDIM

Ben Eski Garaj’ın oradaki dükkânda çok büyük paralar kazandım. Çünkü o zaman Konya orasıydı. Kamyon Garajı, Otogar hepsi oradaydı, oralar çok hareketli idi. Orası şimdiki Kızılay binasının olduğu yer, Adese petrolün olduğu yer. 1973’e kadar buradaydık, genelde perakende işi yapıyorduk. Sabah namazı dükkânı açar gece 12’de de kapatırdık. Pazar günleri bile dükkânı açar çalışırdık. 1000 tane şeker kutusunu hediyelik olarak paketlerdik. Ve o 1000 taneyi bir haftada satardık. Tahir ve Mevlüt de yanımıza gelir bana yardım ederdi

1973’TE TOPTANCILAR’A GELDİK, KENDİMİZİ HASAN BEZİRCİ, HALİL İBRAHİM SAYAR, ALİ RIZA KAPÇI İLE HAYIR İŞLERİNE VERDİK

1973’te Toptancılar’a geldik. Burada hayır kurumlarına hep hizmet ettik. Ali Rıza Kapçı, Hasan Bezirci, Halil İbrahim Sayar ile esnaftan topladıklarımızı ihtiyaç sahiplerine dağıttık. Artık haftanın 3-4 gününü bu hayır işlerine ayırıyorduk.

73’TE DOKUZ ARKADAŞ GESAŞ HELVAYI KURDUK

Biz 1988’e kadar Toptancılar’da büyük çapta toptan gıda işi yaptık. 1973’te 9 arkadaş Gesaş helvayı kurduk. Ali Güneri, Asım Sözlü filan. 3’er ortak görevlendirdik helvayı yaptıktan sonra dondurma gibi büyük idealler kurduk. Ama maalesef bazı kardeşler sözünde durmadı. Bir süre sonra kimse sahip çıkmadı. Hasan Öz 5-6 yıl bu işi devam ettirdi. Haberimiz yokken satıyoruz dediler, kar vermiyoruz dediler ve satıldı gitti.

ÇOCUKLARIMIN OKUMASINDA ANNELERİNİN BÜYÜK KATKISI VAR

Çocukların tahsili bittikten sonra Tahir ve Mevlüt’ü İngiltere’ye gönderdim. Mevlüt 1.5 yıl İngiltere’de kaldı, Tahir İngilizce’yi bitirdi. Mevlüt baba ben askere gideceğim dedi. Halbuki üniversiteye girmek için aldığı puan ile 2-3 üniversiteyi tutturmuştu. Biz de evlendirdik böylece hem onu dini yönden kurtardık hem de ‘çubuk yaşken eğilir’ dedik. Bunların okumasında annesinin büyük desteği oldu. Çünkü benim çalışmaktan çocuklarla ilgilenecek vaktim yoktu. Ama çocuklar da başarılı oldular.

MEVLÜT İNGİLTERE’DE TUVALETE VERDİĞİ 1 POUNDUN BİLE HESABINI VERDİ

Hiç unutmuyorum Mevlüt İngiltere’de kalırken kendisine parayı bolca verirdim ama bu paranın da hesabını sorardım. Parayı gönderir bir hafta sonra hesabı alırdım. Mevlüt bana kuruş kuruş hesabını verirdi. Birbuçuk yıl sonra bana gönderdiği hesap faturalarını rulo yaparak saklamış tuvalete verdiği 1 poundu bile buna yazmış tabi ben onu kontrol etmedim. Bana ruloları verdiği zaman da ona bunları abin kontrol etsin oğlum deyiverdim.

PARAYI KOLTUĞUNUN ALTINA, DOLARI AYAKKABIYA SAKLARDIK

Tabii bir de çocuğu gönderirken para verip göndereceksin. Ama parayı nereye koyacak. Çaldırmasın diye parayı koltuğunun altına saklardık. Dolar da vereceksin. Ama o zaman zaten dolar da sıkıntı. Doları ayakkabısının altına sakladık

AL SATIN SONU YOKTU, YAĞ İŞİNE GİRMEYE KARAR VERDİK VE DÜNYANIN 2. BÜYÜK TESİSİNİ KURDUK

‘Al sat, al sat, bunun sonu yok, yağa girelim’ dedik toptan gıda işine girdik. 10-20 ton yağ satıyorduk. Biz bu işe örnek olduk Ülker yokken Marsa vardı, Ünver vardı. Bunların sahipleri paralı büyük kimselerdi. Biz de böyle bir tesisi kurup hizmet vermeliyiz dedik. Abim pazarlama yapacak, Mevlüt yağda kalacaktı. Mevlüt İstanbul’a gitti. 6 ay bu işi araştırdı. Bana çok kaliteli mal üretelim, parayı harcayalım ama en iyi tesisi alalım dedi. 6 ay orada kaldıktan sonra ‘Baba ben hazırım’ dedi Mevlüt 150-200-250-300 tonluklara karar verdi. Tesisin kuruluşu 2-3 sene devam etti bizim bu tesise dünyada 2. büyük tesis diyorlar, 20 bin metrekarelik yer aldık ve 1991’de açılışı yaptık.

AÇILIŞ DUASINI TAHİR HOCAM YAPMIŞTI

Bir gün Tahir hocama gittim. Ondan açılış için dua etmesini istedim. Bana ‘Ben kimseye gitmem ama seni severim sana geleceğim’ dedi. (İşte burada Kadir Bey gözyaşlarına engel olamıyor. O duygulu anı hatırlıyor ve sessizce ağlıyordu) Sonra Tahir hocam devam etti : Sen kazandığını hayır yolunda harcarsın onun için geleceğim. Allah ondan razı olsun, açılışa geldi de. İlk üretimimiz günlük 350 tondu, esnaf kardeşlerimize haber verdik, kaliteli ürün üretiyoruz dedik. Konyalı buna sahip çıktı 350 tonu 2 gün içinde Konya piyasasına verdik ses getirdi, herkes ‘Böyle bir şey beklemiyorduk’ diyordu. Attarlık yapan Rahmetli Ali 1 ton mal almış ve reyon yapmış.

1991’DEN 97’YE KADAR FUL KAPASİTE ÇALIŞTIK

91’den 97’ye kadar ful kapasite 24 saat çalıştık. Mesela vagona girdik.(Tramvay üzerine reklam işini kastediyor) Mevlüt’e buraya gir dedik. Bir ay belediyede askıda durdu kimse talip olmamış. Son 3 günde Mevlüt’e oğlum görüş vagonların hepsine yazdıralım dedim. Belediyedekiler de caymasınlar diye trenlerin hepsine yazdırdık: Bu sefer tüccarlar ZADE ile belediye anlaşmış diye feryat ettiler. Ürettiğimiz mal yetmiyordu. İstanbul, İzmir, Mersin limanlarına mal gönderiyorduk

2001 EKONOMİK KRİZİ İLE ÇOK ZOR GÜNLER GEÇİRDİK

Ama bu tesis bittikten 10 sene sonra 2001 krizi oldu. Çok sıkıştık, zor günler geçirdik Türkiye’nin dev markalarına marketlerine mal veriyorduk. Ama parasını alamıyorduk. Dolar ile alıp TL ile satıyorduk. Bu büyük firmaların hiçbiri borcunu ödeyemiyordu. Tesisi durdurduk. 2 sene çalıştırmadık. Verdiğimiz paraları çok zor tahsil ettik O krizde büyük kayıplarımız oldu

76 YAŞINDAYIM VE HALA ÇALIŞIYORUM

Bugün 76 yaşındayım ve hala çalışıyorum. Tabii çocuklarım işe büyük gayret ediyorlar. Onlar hiç durmadan çalışıyorlar. Yük artık onların omuzlarında. Biz de düğün, kabir ziyaretlerine gidip eşi dostu ihmal etmemeye çalışıyoruz. Hayır işlerini ahbaplarla sürdürüyoruz. Sıdıka Hanım ile yaptığımız evlilikten Mevlüt, Tahir ve Ferda isimlerinde üç çocuğum, 10 torunum var

(Bu söyleşi Uğur Özteke tarafından yapılmış ve Memleket Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

Paylaşabilirsiniz...