Cemil Meriç Turkiye’nin Ruhu Belgeseli

Cemil Meriç

(d. 12 Aralık 1916 – ö. 13 Haziran 1987), Türk yazar ve düşünür. Gerçek ismi Hüseyin Cemil’dir.

Yazar ve mütercim. 12 Aralık 1916′da Hatay Reyhanlı’da doğdu. Ailesi Balkan Savaşı sırasında Yunanistan’dan göçmüştü. Fransız idaresindeki Hatay’da Fransız eğitim sistemi uygulayan Antakya Sultanisi’nde okudu. Bir süre ilkokul öğretmenliği ve nahiye müdürlüğü, Tercüme kaleminde reis muavinliği yaptı.

1940′da İstanbul Üniversitesi’ne girip Fransız Dili ve Edebiyatıöğrenimi gördü. 1941′den başlayarak İnsan, Yücel, Gün, Ayin Bibliyografyası dergilerinde yazmaya başladı. 1942 ve 1945 yılları arasında Elazığ lisesinde, 1952 ve 1954 yılları arasında ise İstanbul`da Fransızca öğretmeni olarak çalıştı. Daha sonra İstanbul üniversitesi Edebiyatfakültesinde yabancı diller okutmanlığı görevinde bulundu, Sosyoloji bölümünde dersler verdi. Mükemmel düzeyde Fransızca okuyup yazan Meriç, İngilizceyi anlıyor, Arapçayı, kendi ifadesiyle, “söküyor”du.

1955′de gözlerindeki miyobunun artması sonucu görmez oldu, ama olağan üstü çalışma ve üretme temposu düşmedi. Talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. 1974 yılında İstanbul üniversitesinden emekli oldu ve yıllarının birikimini ardarda kitaplaştırmaya girişti. 1984′te, önce beyin kanaması, ardından felç geçirdi, 13 Haziran 1987′de vefat etti.

Cemil Meriç`in ilk yazısı Hatay`da Yeni Gün Gazetesi`nde çıktı (1928). Sonra Yirminci Asır, Yeni İnsan, Türk Edebiyatı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat dergilerinde yazılar yazdı. Hisar dergisinde “Fildisi Kuleden” başlığıyla sürekli denemeler yazdı. Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Hanore de Balzac ve Victor Hugo`dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Bati medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu ve sansüre, anarşik edebiyata şiddetle çattı.

Cemil Meriç-Başlıca Eserleri

İnceleme:
Hind Edebiyatı (1964),
Saint Simon İlk Sosyolog, İlk Sosyalist (1967),
Bu Ülke (1974)
Umrândan Uygarlığa (1974),
Bir Dünyanın Eşiğinde (1976),
Işık Doğudan Gelir (1984),
Kültürden İrfana (1985)

Deneme :
Mağaradakiler (1978),
Bu Ülke (1985)

Günlük: Jurnal (1992)

Diğer Kitapları:
Kırk Ambar (1980),
Bir Facianın Hikayesi (1981),
Sosyoloji Notları ve Konferanslar (1993)

Ödülleri
Umrandan Uygarlığa (1974) (Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülü)
Kırk Ambar (1983) (Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülü, Ankara Yazarlar Birliği Derneği’nin Yılın Yazarı ödülü)

Cemil Meriç’ten Özlü Sözler
Jurnal’den:
Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir? 13 Haziran 2007

Bu Ülke’den:
Dergi hür tefekkürün kalesi.
Düşünceye câzip ve parlak bir biçim vermek küçültür düşünceyi. Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır. Kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez.
İngiliz hodgamdır.Bir millet değil de bir yığın.Yığın düşünmez, mâruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince arslanlaşır, nöbet geçirince her mukaddesi unutuverir. 6 Nisan 2007
Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek.
Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır.
Kâmus bir millietin nâmusudur.
Her kavganın ezelî mazereti: Son kavga olmak. 23 Temmuz 2007
Deha tabiatın en tehlikeli armağanı.
İnsanlık daima kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.
Hayat herkesin yaşadığı, kimsenin yaşamaktan hoşlanmadığı komedya.Günün sözü 19 Aralık 2006
Hiçbir zafer umulanı getirmez, hiçbir bozgun mutlak değildir.
Havarilerini yaratamayan İsa’nın yeri tımarhanedir, tarih değil.
Güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti.
İzm’ler idrakimize giydirilen deli gömlekleri.
Tefekkür Vuzuhla başlar,kurtuluş şuurla.
Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.
Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor memleketten.Hayır kirlettiği bir odadan kaçar gibi.(journal.cilt1.sf.106)
Kelime : Senin yıldızların kelimeler, söyle raksetsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerinin.Kelime ormanda uyuyan dilber; şair uzaklardan gelen şehzade.Öyle seveceksin ki kelimeleri, sana yetecekler.Yıldızlar tanrı’ya yetmiş mi? Kelimeler benim sudaki gölgem, okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve muhterem. Gönülden gönüle köprü, asırdan asıra merdiven. Kelime kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz, kelime adem.
Sol ve sağ. çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit.
Kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.
Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanıp uçmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.
Kelam, bütünüyle haysiyettir.
Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla.
Slogan, ilkelin ideolojisi.
İdeolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri.
Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.
Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: kültür.
Kitap, istikbale yollanan mektup. smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür.
Tarihimiz, mührü sökülmemiş bir hazine.
Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana, Neşideler Neşidesi veya Kur’an: “Senin kitabın hangisi?”
Duygunun asaleti, kuvvet ve isabetindedir.
Yığın düşünmez, maruz kalır.
Bayağı, hissetmeyendir.
Gerçek hükümdarlar, ebedi hükümrandırlar. Hazineleri yağma edildikçe zenginleşirler.
Meçhule açılan bir kapıdır kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza.
Mütercim, mutlak’ı arayan bir çılgın, “felsefe taşı”nı bulmaya çalışan bir simyagerdir.
Şiir ne bir teşrih masasıdır, ne bir teşhir çarmıhı.
Polemik zekaların savaşıymış. Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı, polemik. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncenin savaşı. Ve her mübariz kendi cephesinde muzaffer.
Yaşayanları yöneten ölülerdir. Demek ki öldürülmesi gereken ölüler de var.
Gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir.
Kahramanlık, hatada ısrar etmemektir.
Asya’nın bütün evlatları içinde Batı’nın ilk benimsediği: Zerdüşt.
Aldatmayan tek sevgili var dünyada: mutlak güzel.
Her çağ kendi kelimelerini söyletmiş kelimeye; her demagog kendi yalanlarını.
İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.
İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim.
Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye çalışan birer şal.
Kültür, kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmeyen, edilemeyen bir kelime.
Batı’nın düşünce tarihi akılla naklin mücadele tarihi.
Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi.
Avrupa tarihi, bir sınıf kavgası tarihidir.
Raskolnikov sarsıntı geçiren bir toplumda yapayalnızdır. Dosto gibi.
Şuuraltı(psikanaliz) her istediğini kolayca elde eden mutlu azınlığın imtiyazı.
Kendini tanımak, marifetlerin marifeti.
Belki de medeniyet uyuyor ve zaman zaman rüya görüyor.
Savaş bir irşat. Savaş, ışıkla karanlığın diyaloğu. Düşman, gözü bağlı olandır.
Bu çökmeye hazır medeniyet üç sütün üzerinde duruyor; süngü, açlık, fuhuş.
Tarihi yaratan, fertle yığın arasındaki anlaşmazlık.
Çatışmasız toplum beraber otlayan, beraber geviş getiren adsız bir sürü.
Tarihin mimarı: isyan, kadere, zamana, insana.
Dahi, münzevi bir yıldız; anasız doğan çocuk, anasız doğan ve zürriyetsiz ölen. Zirveden zirveye akseden şarkı.
Kronoloji: aptalların tarihi.
Din, bir susuzluk, sonsuza karşı duyulan özlem. Bilgi değil, aşk.
Hapishane, maskelerin çıkarıldığı yerdir.
Mahalle kavgaları, tefekkürün zirvelerine ulaşmamalı.
Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.

Paylaşabilirsiniz...