ahmet KirtisKonya’nın son dönemde yetiştirdiği önemli ilim adamlarından Neyzen, Musiki Şinas ve Hafız Kurra Ahmet Kirdiş hayatını kaybetti. Tedavi gördüğü Meram Tıp Fakültesi hastanesinde hayata gözlerini yuman Kirdiş, öğle namazına müteakip kılınan cenaze namazının ardından Üçler Mezarlığında toprağa verildi.

Konya önemli bir ilim adamını kaybetti. Hacıveyszade hoca efendinin müezzini ve talebesi olan Emekli müezzin, Neyzen, Musiki Şinas ve Hafızı Kurra Ahmet Kirdiş 81 yaşında hayatını kaybetti. Doktor Saadettin Kaynak’ın da talebesi olan Kirdiş, ezan okuma ve makam dersi de veriyordu.

Yaşayan son üstatlardan olan Kirdiş, tedavi gördüğü Meram Tıp Fakültesi hastanesinde gece saat 02:00 sıralarında hayata gözlerini yumdu. Konya Büyükşehir Belediyesi Komek kurslarında Ney dersi de veren Kirdiş’in cenaze namazı öğle namazına müteakip Sultan Selim Camiinde kılındı. Öğrencileri ve sevenlerinin katıldığı cenaze namazını Hasan Hüseyin Varol kıldırdı.

Namazın ardından sevenlerinin omuzları üzerinde Üçler mezarlığına götürülen Ahmet Kirdiş, burada sevenlerinin gözyaşları arasında toprağa verildi.

Pekçok neyzenin yetişmesine, yüzlerce müezzinin cami musikisini ögrenmesine vesile olan Hafız Ahmet Kirdiş hocamız hakka yürüdü.

Allah’ın rahmetinin sağnak sağnak yağdığı bu mübarek günde, bayram gecesinde teyemmüm abdesti alarak ima ile yatsı namazını kılarak “Elhamdülillah son namazımıda kıldım artık Rabbimle bayramlaşabilirim.” demiştir..

Allah ondan razı olsun.

Mekanı cennet olsun…

Konya’nın, Sevenlerinin, Talebelerinin başı sagolsun.

 

Dr. Hasan Özönder/Merhaba Gazetesi

Bir büyük değeri daha gömdük…

ahmet.kirdişBir büyük sanatkârımız daha ebediyete göçtü. Ahmet Kirtiş üstadımızı da kaybettik. Gerçi onu biz zaten hiç kazanmadık, sahip çıkmadık ki… Ne zaman onun kadr u kıymetini bilebildik ki?

1925 yılında Konya’da doğmuş, Hacıveyiszade Hoca Efendi’den hafızlığını tamamlamış, Arapça dersler almış, Aziziye Camii’ne müezzin olmuş, istikbal vadeden bu gencin kıymetini kaç kişi anlayabildi ki? Sultan Selim Camii’nin müezzini olmuş, istikbal vadeden bu gencin kıymetini kaç kişi anlayabildi ki? Sultan Selim Camii’nin ünlü imam ve hatibi Şükrü Efendi Hoca’dan “talim”, meşhur müezzini âmâ İsmail Efendi’den musiki dersleri almış bu parlak gelecek müjdeleyen delikanlının elinden tutup da, lâyık olduğu makam ve mertebeye çıkarmak için çaba sarfeden oldu mu ki?

Gafletimizle, nisyanımızla, kayıtsızlığımızla, zaten onun hiç farkına varmadık ki…

Böyle bir değerin aramızda yaşamakta olduğunun kaçımız farkında idik ki? Böylesine büyük bir şahsiyeti layıkiyle idrak ederek ona karşı yapılması gereken görevleri hakkıyla yapanımız var mı ki?

Onun yüce kişiliğine, ele geçmez sanatkârlığına takındığımız ilgisizliğimizle, alâkasızlığımızla bizler onu zaten kırk yıl önce yarı beline kadar toprağa gömmüştük…

O ise buna rağmen etrafına toplanan bazı insanlara görevini yapmaya yıllar boyu devam etti. Varlığını yaşamakta olduğunu ise, zaman zaman da olsa bu sayede duymaya imkân bulabiliyorduk. Onunla daha fazla ilgilenemezdik, çünkü hepimizin dünyalar kadar işimiz vardı(!); Ahmet Kirtiş gibi insanlarla, kültür ve sanat gibi konularla kaybedecek vaktimiz yoktu(!) Devir bulabildiğince para kazanmak, olabildiğince zenginlemek, alabildiğince madde toplamak ve bunun için de karton adamları, balon gibi şişirilmiş kişileri, avuçlarımızı patlatırcasına alkışlamak devri idi…

Taşlar arasındaki yakutu mücevhercinin farkettiği gibi, onu fark eden, kıymetini anlayan; onun elinden tutup lâyık olduğu mevkie çıkaran kim olmuştu biliyor musunuz? Konyalı olmayan birisi. Bir misafir. Ama insan sarrafı, istikbal vadeden değerleri daha ilk bakış sezen büyük bir sanatkâr…

Kim mi?

Sadeddin Kaynak.

Bir kaç aylığına Konya’ya gelmişti bu büyük musiki üstadımız, büyük dahimiz. Ahmet Kirtiş’in daha ilk ezanını duyar-duymaz, “Bu genci bana bulup getirin” demiş. Tanışmışlar. Hemen ertesi günü mekşe başlamışlar. Haftalar böyle geçmiş.

Büyük üstad, bir süre sonra İstanbul’a gitmek üzere Konya’dan ayrılırken, Ahmet Kirtiş’in kulağına eğilerek, “İstanbul’a gel ve beni bul.” Diye fısıldar. Hani bilirsiniz, Şems’in Mevlana’ya fısıldadığı gibi… Sadeddin Kaynak onun için Şems; O da Sadeddin Kaynak için Mevlâna gibi olur… Deha denizi ile kabiliyet denizi biri birine kavuşur ve karışır… Her Şems’in Mevlana’sı her Mevlana’nın da Şems’i vardır. Önemli olan farkına varabilmektir. Marifet, fırsatı değerlendirebilmektedir. İşte bu sefer de öyle olur; Kirtiş, Kaynak’ın ardı sıra İstanbul’a gider. Sanat ve marifet âb-ı hayatını kaynağından kana kana içmek için. Müzeyyen Senar, Hamiyet Yüceses, Safiye Ayla gibi sanatkarlarla beraber Sadeddin Kaynak’tan solfej dersleri alır bunun yanı sıra ünlü musiki dehamız Zekâi Dede’nin torunu Münir Dede’den meşkler geçer, Ulvi Erguner’in ney derslerine hiç aksatmadan devam eder. Bal arısı gibi, İstanbul’un seçkin çiçeklerini birer birer dolaşarak, peteğini balla doldurur.

Sonunda, İstanbul’un Salâtîn camilerinde müezzinlik yapar. Bu büyük kültür ve sanat şehrinin seçkin Mevlid-hanları arasına girer ve meşhur olur. Herkesin sevgi, saygı, teveccüh ve takdirini kazanır. Maddeten ve mânen son derecede bolluk, rahat ve huzur içerisindedir. Ama bir gün babası oğlunun hasretine dayanamayarak onu Konya’ya ısrarla çağırır. Gelmeyecek olursa hakkını helâl etmeyeceğini de sözlerine ekler… O da, 1942 yılında dönmek mecburiyetinde kalır.

Döner de ne olur? İstanbul’un gökkubbesini andıran muhteşem camilerini çınlatarak, herkesi kendinden geçire, saraylarda konaklarda, yalılarda, leb-i deryalarda hoş sedalar bırakan onu, o zamanlar son derece sönük bir semtteki, kârgir yapılı mütevazi, küçücük Tolluoğlu Camii’ne müezzin yaparlar… Muhiti, “Saman Pazarı”dır. Cemaati de, hemen her gelişlerinde üzerlerinden halı ve kilimlere birer avuç saman küllüğü dökülen samancılardır. Bu kararda, Konya’nın mevlid piyasasını işkal edip de, parsayı kaptırmak istemeyen bazılarının etkili olduğu da söylenir.

Kirtiş Hoca bunu onuruna yediremez. Kendisine, yıllarını verdiği, uğrunda çeşitli sıkıntılara katlandığı, büyük emek ve fedakarlıklarla elde ettiği sanatına hakaret kabul eder. Ve istifa eder.

Manifaturacılığa başlar. İnşaat müteahhitliği yapar. O yıl vergi rekortmeni olur. Bu tür şeylerle kendini oyalamaya çalışırsa da, ruhen rahat değildir. Gönlündeki fırtınalara, kasırgaları, boraları bir türlü dindiremez… Sonunda bir kenarda bazı kabiliyetli kişilere musiki dersleri vermeye başlar. 1980’den itibaren de çeşitli camilerde talebelerine Kur’an-ı Kerim ta’limi, haftanın dört günü de ney dersleri verir. Allah rızası için…

Ahmet Kirtiş iyi bir icraatçı, büyük bir hoca, ali-cenap bir dost ve derin bir gönül adamı idi. 119 çeşit makama âşina, bilgi ve icrasına muktedir, dört tane bestesi olan kıymetli beste-kar, gerçekten eli-ayağı öpülecek bir değerimiz idi.

Kendisi ile ilgili bir şikayet olarak değil ama, her dalda ve sahada kıymetli insanların değerinin bilinmesi, onlardan en iyi şekilde istifade edilmesi konusu açılınca günümüzde kadirşinas insan ve makamların son derece azaldığını söylemekten zaman zaman kendini alamadığı olurdu. Gurur olsun diye değil de, bizleri uyarmak için:

“Bizi dünya tanır ama Konyalı tanımaz. Tanımadıkları için müteessir değilim ama, toplum çok şeyler kaybediyor, kültürel ve psikolojik sıkıntılara düşülüyor diye üzülüyorum…” ifadesinde bulunurdu. Bazan da lâtife olsun diye: “İstanbul’da kalsaydım, şimdi en im olur mütena semtlerinde elli-altmış dairem altımda da son model Mercedesler olurdu. Dünya çapında ama büyük bir değer olan Hasan Hüseyin Varol Hoca da öyle… ikimizin de binilecek eşeğimiz bile yok…” der, gülüp geçerdi…

Ömrünü Kur’an’a hizmetle geçirdi. Bildiklerini başkalarına öğretmeyi büyük görev saydı. Vefatından bir kaç gün önce Kadir Gecesi’nde okunacak ilâhileri bir sefer daha geçmek için bütün grubu tekrar topladı. Arefe günü rahatsızlaştı. Yatsıyı imâ ile edâ durumunda kaldı. “Bu benim son namazım; Bayramı, Rabbim’le yapacağım, inşallah.” Dedi. Çok geçmeden, bayram sabahına doğru saat 2’de emânetini Hakk’a teslim etti.

Ahmet Kirtiş Hoca Efendi’yi Üçler Mezarlığı’na gömdük. Ama, gönül ister ki o gün bir başka yere, büyüklere, değerlere, yüce kişilere karşı çent zamanından beri takınılan ilgisizliği, ahlaksızlığı, takdirsizliği, vefasızlığı kadir-şinassızlığı da gömebilseydik… Çünkü, Ahmet Kirtiş’ler bir daha zor, hem de çok zor yetişir. Bundan sonra olsun mevcut kıymetlerimize sahip çıkalım. Gökyüzümüzde bulutlarından “rahmet” yağarken testilerimizi, bakraçlarımızı, küplerimizi dolduralım…

Büyük şahsiyetler, her yerde bulunmayan nâdir ve nâdide çiçek gibidir;

Yaşayabilmek, etrafına güzellikler yayabilmek için, ilgi güneşi, sevgi havası, saygı toprağı, takdir suyu ile oluşan elverişli iklim ister.

Lütfen bakınız insanlık tarihine; bir yerde bu elverişli, cömert iklim varsa orada bal arılarının kovanı gibi ilim, irfan, sanat başta olmak üzere her alanda büyük şahsiyetler vardır. Bu iklimin bulunmadığı yerlerde de yüce şahsiyetleri kullanmak için aramak işgüzarlığı ise, avlamak için zemheride karasinek aramak gibi abesle iştigaldir.

http://www.merhabagazetesi.com.tr/arsiv/2005/11/08/g22.htm

**********

İhsan Kayseri/Merhaba Gazetesi

Konya Çelebisi: Ahmet Kirtiş
(1925-2005)

Konya’da “Bir İstanbul Efendisi” demenin yersiz olacağını düşünerek Konya’da “Bir Konya Çelebisi” demeyi daha uygun gördüm. Konya’da olsa olsa ancak “Bir Konya Çelebisi” olur. Efendilerden daha çok Konya “Çelebi”ler şehridir.

Konya’da bir çelebi: Ahmet Kirtiş…

Hafız, müezzin, mevlithan, müzikolok, tavır hocası, eğitmen ve öğretmen daha doğrusu asrımızın tasavvuf müziğinin önde gelen ismi Ahmet Kirtiş, 1925 yılında Konya’nın Nehri Kafur, Sırçalı Medrese Mahallesi’nde dünyaya gelmiş, 2 Kasım 2005 Çarşamba günü Ramazan Bayramı’nın arefesi, bayram namazına 5 saat kala yatmakta olduğu Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi’ndeki özel odasında gözlerini kapayıp Hakk’a yürümüştür.

Ahmet Kirtiş, yatağından kalkamadığı için geç saatte teyemmümle abdestini almış ve yatsı namazını kıldıktan sonra odasında bulunan yakınlarına “Benim son namazım, bayram namazını Cenab-ı Allah’la birlikte kılacağım hakkınızı helal edin” demiş helalleştikten sonra da bu dünyadan ebedi aleme göçmüştür.

Ahmet Kirtiş’in babasının ismi Halis Çavuş, Annesinin ismi ise Tahire Hanım’dır.

Ahmet Kirtiş’in ailesi Harput’tan Konya’ya göçmüş. Harput’un ileri gelen din adamlarından Mehmet Efendiğiller’in de torunudur.

Ahmet Kirtiş, din bilgilerini babası Halis Çavuş ve annesi Tahire Hanım’dan aldıktan sonra mahallelerindeki cami imanından da öğrenim görmüş ilkokul ve ortaokul sıralarında da Şükrü Efendi’den, Fahri Efendi’den Hacıveyiszade Mustafa Kurucu Efendi’den de din derslerini elde etmiştir.

İstanbul Sultanahmet Camisi İmam ve Hatibi, müzikolok bestekar hafız Sadettin Kaynak’ın Konya’ya gelmesiyle onunla tanışmış ve onunla İstanbul’a gitmiştir.

Ahmet Kirtiş, İstanbul’da başta Sadettin Kaynak olmak üzere bir çok din bilgini ve müzisyenlerden dersler almış çevresini geliştirmiş ve İstanbul’da da haklı bir şöhrete ulaşmıştır.

Ailesinin ve arkadaşlarının ısrarlı daveti üzerine doğduğu memleketi olan Konya’ya gelmiş Ovaloğlu, Tolluoğlu camilerinde müezzinlik yapmış hafız, müezzin ve mevlithanlara usul ve tavır dersleri vermiştir.

Konyamızın yetiştirdiği çok değerle ilim adamlarından Hacıveyiszade Mustafa Kurucu, Aziziye Camisi’nde imamlık yaptığı zamanlarda Ahmet Kirtiş’te müezzinlik görevinde bulunmuştur.

Ahmet Kirtiş bir ara inşaat müteahhitliği de yapmış insanlarımızın ruh alemlerini eğitirken bir yandan da mekanlarının da iyi olması için evler yapıp insanlarımıza bu konuda da hizmet vermiştir.

Zamanın vaizlerinden Ahmet Aygın’ın ısrarları üzerine Ahmet Kirtiş, yeniden eğitim ve öğretime dönmüş, çeşitli yerlerde ücret almadan imam, hatip ve müezzinlere usul ve tavır dersleri vermiştir.

Ahmet Kirtiş’in müzik bilgisinin çok kuvvetli olduğu ve Türk Müziği ile Tasavvuf Müziği üzerine çok derin bilgiye sahip olduğu 110’un üzerinde de makam bildiği ifade edilmektedir.

Dünya çapında üne kavuşmuş Konyalı Hattatlarımızdan Dr. Hüseyin Öksüz’ün bir hatırasını da anlatmayı faydalı bulmaktayım:

Mevlana Anma Törenleri sırasında Ömer Faruk Belviranlı, “Natı Mevlana”yı okumaya başlamış, sesi tavrı uslubu Hüseyin Öksüz’ün kulağına “bildik” bir tavır ve eda ile okunduğu gelmiş ara verilince duramamış ve yerinden kalkarak semazenlerin bulunduğu bölüme gitmiş Ömer Faruk Belviranlı’yı bulmuş ve sormuş, “Ahmet Kirtiş’ten mi ders aldın” diye o da “evet” cevabını vermiş.

İnsanlarımız bu dünyadan öbür dünyaya göçse de usul, tavır ve çelebi hareketleri ile yaşamaya devam edeceklerdir.

Ahmet Kirtiş, Tıp Fakültesi’nde yatmakta olduğu odada eşi, Fikri’ye ve kızları Nazile ile Emine hanımlara şöyle bir vasiyette bulunmuştur:

“Üçler Mezarlığı’na defnedildikten sonra öğrencilerimden Ömer Faruk Belviranlı Esat Efendi Hazretleri’nin Peygamberimiz (SAV) Efendimiz için yazdığı “NATI” kabrimin başında okusun”

Ahmet Kirtiş’in, cenaze namazı Sultan Selim Camisi’nde birinci bayram günü öğle namazından sonra arkadaşı, yakın dostu, izinden yürüyen Hasan Hüseyin Varol namazını kıldırmış ve Üçler Mezarlığı’na defnedilmiştir.

80 yaşında aramızdan ayrılan Ahmet Kirtiş’e Cenab-ı Allah’tan rahmet kederli ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilerim.

www.merhabagazetesi.com.tr

 

Paylaşabilirsiniz...